Hatalar yaparız. Pişman oluruz, ama bazen öyle hatalar yaparız ki pişman olmaya bile vaktimiz olmaz. Muhabbet kapısından çok uzakta buluveririz kendimizi. Ağzınızdan cımbızla alınan iki çift kelamı bile edemez duruma gelmiş bir meczubsunuzdur artık. Hayatın olgunlaşma enstitüsünün son dönemecinde o kadar çok ikiye ayrılan yol çıkar ki bir süre sonra şaşırırsınız. Hani daha önce de bahsettiğimiz bir noktadasınızdır; o karar verme anında: İkilemlerin Eşiği! Evet, işte ikilemlerin eşiğindesinizdir ve bir karar verirsiniz. Ardınıza dönüp baktığınızda kimi zaman sevinirsiniz hep birlikte, kimi zamansa geriye dönebilmek için gemileri yakmaya bile hazırsınızdır ama nafile! İş, işten geçmiştir bir kere. Düşünürsünüz; neden, niçin, nasıl diye. Kendinizi zaten tanıyamazsınız, arkadaşlarınızı, ailenizi ve onu; nazende sevgilinizi. Bir anda anlamsızlaşır hayat. Halbuki hayatın anlamı O’na ulaşabilmekte gizlidir. O’nadır tüm yönelişler. Artık “yalnız” sıfatı yapışmıştır üzerinize ya çıkmaz ömür boyu. Önce hak etmek gerektiğini de unutmamak lazım pek tabii. Kimi en saf haline layıktır her şeyin kimisi de imitasyonu bile hak etmez cinstendir. İşte genellikle her şeyin en saf halini hak edeni avuçlarınızın arasından kaçırmışsınızdır. Kanatlarını artık aşka ulaşmak için değil de aşkını gömmek için çırpıyordur. İnce, narin, nazenin bir maşuk. Hakikaten aşk neyin kısaltmasıydı?
Siz sadece iyi bir insan olmak istemiştiniz. Başaramamış olabilirsiniz birçok seferinde ama “iyi bir insan” olma amacından sapmazsanız eğer bir gün size de tanınabilir o şans. İyilik dediğimiz şey neydi aslında? Aklımızdaki iyilik algısından bahsediyorum, evet, nasıl konumlandırmıştık iyiliği? İyilik; kimi zaman, bir dostun başını omzunuza koyup ağlamasıydı. Kimi zaman, tuttuğunuz en büyük balığın çırpınışlarına kulak verip onu salıvermenizdi. Kimi zaman, yoğurulan çiğ köftenin tattırılmasıydı. Kimi zaman, doğum günü hediyesini zile basıp kaçan çocuklar misali vermekti. Kimi zaman, acile gitmekti koluna girerek. Kimi zaman, en zor sorunun cevabını söylemekti çekinerekte olsa. Kimi zaman, göz göze gelmekti. Kimi zaman, sevdiğini söyleyememekti. Kimi zaman, sımsıkı sarılmaktı. Kimi zaman, bir günde iki maç yapmaktı. Kimi zaman, soru çözüp telkin etmekti. Kimi zaman, arkadaşlarını çok özlemekti hem de çok. Kimi zaman, sert bir eleştiriydi bertaraf etmemiz gereken. Kimi zaman kapitalizmdi kimi zaman sosyalizm. Kimi zaman alkış tutmaktı ama asla çanak tutmak olmadı iyilik. İyilik, vicdandı aslında. Vicdan ki materyalizme bir haykırış, bir isyan. Mekanikleştikçe duygular, köreldikçe kalpler, alkışlandıkça zulmedenler, mağdurlar oldukça mağrur, buradayım diyecek vicdan. Koca bir kaya gibi oturacak boğazlara ve gitmeyecek iyilik, “iyilik” olmadıktan, yanlışlar düzeltilmedikten sonra. Ama, üzülmeyin. Bir yerlerde adınız anılıyor hala ve iyilik deyince akıllara siz geliyorsunuz.
0 yorum:
Yorum Gönder