Doğrusu güne başlarken merak ediyordum, bir doğum günü daha ne kadar kötü geçebilir diye? Hem muazzam derecede hastaydım -ki süründüren bir hastalıktır nezle+grip bileşimi- hem de yıkılmış bir köprünün onarılamayacağını anlatmaya çalışıyordum seslenene karşı olanca sessizliğimle. Hal böyleyken pek de -benim tabirimle- "sevindirik" geçecek bir gün umut etmiyordum ama beklenmeyeni öngörebilmekti önemli olan. Zaten soracak olursanız son liseyi bitirdiğim yıldan bu yana doğum günleri yılın diğer 364 gününden farklı değildi benim için. Zaten halet-i ruhiyem de fena halde değişiklik göstermekte yıllardır. Kendimi bile çözememişken ben, nasıl anlayabilirdim dostlarımı, arkadaşlarımı,.. ? Bu gidişim, sona doğru. Nefes alıp verişlerimi sayan tarafından alınacak emanete -ki emanet yalnızca O'nadır- gereğince bakma çabası olarak görülmeli arz üzerindeki yerli yersiz çırpınışlarım. Şimdi o dostlardan birine ses verme zamanı:
"Güzel insanlar tanıdım bu dünyada. Anlarlardı, telleri kırık şemsiyelerin dilinden. Dalıp giden gözlerin nereye bakmadığını anlarlardı.
Güzel mektuplar aldım. Yüz defa okunur mu bir mektup?... İşte ben yüz defa okunan mektuplardan aldım.
Güzel yollardan geçtim. Dönüp bir kez ardıma baksam, ikinin hatırı kalırdı. Sonra üçün, sonra dördün...
Güzel akşamlar yaşadım. Hiç bitsinler istemezdim.
Güzel nehirlere rastladım. Ağaçlara çarpmamak için durmadan kıvrılırlardı.
Güzel şarkılar dinledim. Güzel denizler gördüm. Güzel yağmurlarda ıslandım.
Güzel "Dostlarım" oldu. Umutsuzluğumu ikiye bölüp, büyük olanını kendileri alırlardı.
Güzel rüyalar gördüm. Güzel sabahlara uyandım.
Yaşayıp giderken ardıma baktım da demin, güzel şeymiş dedim şu yaşamak; ama..."
İşte böyle diyordu gerçek bir dost -haklı olarak- sitemkâr bir üslupla. Haklıydı, çünkü dört senedir paylaşılmıştı bir kuru ekmek, bir battaniye, bir kitap, bir yastık.. Bu bünye ancak satırlarda özür dileyebilirdi özü sözü bir olan o insandan. İşte diyordu bile: Özür diliyorum birader!"
Beyhude geçen bir ömür ne zaman nihayete erer var mıdır bilen? İşte sonsuzluğa bir adım daha yaklaştığım günlerden bir gün. Üzülüyorum be, gerçekten üzülüyorum. Çaresizliğime, nefsime, turbo fırınlara layık bu günahkâr bedene, anlayışsızlığıma, gözyaşlarıma, sosyalliğime ve her şeyden önemlisi kelimelerin kifayetsiz kaldığı anlara üzülüyorum be!
-
Beyhude Ömrüm
19 Mart 2009 Perşembe
Gönderen Yasin Bekaroğlu zaman: Perşembe, Mart 19, 2009 | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
0 yorum:
Yorum Gönder