-
Ardından Mektuplar 1
7 Mart 2008 Cuma
Gittiğin günü hatırlıyor musun? Bir Nisan akşamıydı, yağmur yağıyordu; havada bir garip veda kokusu sebebini anlamadığım. O gün aklıma geldikçe kendime hep şu soruyu sorarım: "Arkasına dönüp baksaydı eğer, gidebilecek miydi?" Zihnimi kasıp kavuran bu soru beni helak etti. Arkana bile dönüp bakmadan gitmek nasıl bir duygu? Gözyaşlarımı hissedebildin mi gözbebeğinde? Kalbimin burukluğu rüyalarında seni ürküttü mü hiç? Ve geceleri yatağına uzanıp, gözlerini zifiri karanlığa çevirdiğinde halimi düşündün mü?
Sen gittin ve buraları ebedi bir sessizlik sardı. Lal oldu diller, hayat tüm dinamiklerini yitirdi. Susmayan tek şey, rugan ayakkabılarının sen giderken çıkarttığı o tok sesti. Öyle çok istedimki sana "Giderken beni de al yanına" demeyi. Lal oldu dilim diyemedim. Tutmaz oldu elim, engelleyemedim. Gözgöze gelmeye bile fırsatımız olmadı. El bagajına koyduğun birkaç parça eşya bana bu seyahatin kısa süreceği izlenimini vermişti; ama öyle olmadı. Tam bir yıl oldu. Odan hala bıraktığın gibi. O çok beğenip de aldığın lila rengi bluzun hala yatağının üzerinde. Kız kulesine sırtımızı verip çektirdiğimiz fotoğraf da, özene bezene seçtiğimiz çerçevenin içinde odaya girenleri selamlıyor. Kokun tüm odada kendini hissettiriyor aradan geçen bir yılın inadına.
Özlemekteyim seni, kokun ciğerlerime dolmakta. İdare lambasının aydınlattığı loş odamın, emektar masasında kaleme almaktayım bu hasreti. Halen nereye gittiğini, ve hatta dönüp dönmeyeceğini bile bilmiyorum. Bir umut yazıyorum sana, sesimi duyup üzerimdeki ateşten gömleği çıkarırsın diye.
Gönderen Yasin Bekaroğlu zaman: Cuma, Mart 07, 2008 | Etiketler: gitmek, pişmanlık | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
0 yorum:
Yorum Gönder