20. yüzyılın ikinci yarısından sonra literatüre giren “küreselleşme” kavramı işletmelerin fordist yöntemlerle rekabet etmelerini imkânsız hale getirmiştir. İşletmelerin küreselleşmeye ayak uydurup entropiye yakalanmamaları için uyguladıkları esnek yönetim tarzları çalışma hayatını da etkilemiştir. Küreselleşme kavram olarak da çokça tartışılmış ve birçok farklı tanımı yapılmıştır. Küreselleşmeyle birlikte gelen yenidünya düzeni, ulusal ekonomileri dış ticarete yöneltmektedir. Bu sayede dünya pazarlarındaki rekabet edilebilirliklerini artırmayı hedeflemektedirler. Küreselleşmenin getirdiği bir diğer yenilik ise çok uluslu şirketlerdir. Çok uluslu şirket; iki veya daha fazla ülkede mülkiyeti kısmen veya tamamen kendisine ait işletme stratejileri olan ve bu stratejileri tüm bağlı kuruluşları veya şubelerinde uygulayan işletmelere denir. Çok uluslu şirketlerin gelişmelerinde küresel rekabetin artması ve pazar payı büyük bir etkendir. İşletmelerin çok uluslu olmasında köken ülkenin itici faktörleri ve kabul eden ülkenin çekici faktörleri yer alır. Köken ülkeler gelişmiş, endüstrileşmiş ülkelerdir. Üretim maliyetini artırıcı unsurlar bakımından dezavantajlıdırlar. Kabul eden ülkeler ise gelişmekte olan, geniş bir iç pazara sahip, işgücünün ucuz, vergi indirimleri ve yatırım teşviklerinin olduğu oldukça cazip ülkelerdir. Ülkelerarası ticaret engellerinin kalkması da işletmelerin çok uluslu olmalarında bir başka faktördür. Çalışma ilişkilerini belirleyen faktörlerin çoğu küreselleşme sürecinde büyük değişim yaşamıştır. Sendika hareketine dayanan geleneksel endüstri ilişkileri 60’lı, 70’li yıllarda zirvedeyken 80’li yılların ortaları ve 90’lı yılların sonlarına yaklaştıkça işsizlik artmış, sendikal faaliyetler gerilemiş, sendikalar işverene karşı güç kaybına uğramışlardır. Bilgiye dayalı sektörler gelişmiş, ağır sanayi önemini yitirmiştir. Yani kol gücü yerini beyin gücüne bırakmıştır. Bu da şirketlerin bu çalışanları firmalarına çekebilmek için rekabete yol açmaktadır. Küreselleşme sonucunda dünya yerelleşmiş, böylece aynı menfaati gözeten insanları ve ülkeleri birbirlerine sıkı sıkıya bağlamıştır. Böylece verimlilik ve kalite gücünü elinde tutan ülkelerin kazanacağı açıktır. İşgücü piyasalarının küreselleşmesi ücret düzeylerindeki farklılıklara, üretimin uluslararası örgütlenme düzeyine uyum sağlayabilirliği, işgücünün verimliliği ve niteliği, ürettiği ürünün maliyetinin düşük olması gibi faktörlere bağlıdır. Hızla değişen ve gelişen teknoloji, kapital sistem ve rekabette değişen dengeler endüstri ilişkilerini de etkilemiştir. Günümüzde çalışma ilişkileri işyerine kaymıştır. İşyeri sendikacılığı ve toplu pazarlık önem kazanırken, iş uyuşmazlıkları ve grev sistem içinde büyük bir hızla unutulan kavramlar olmaktadırlar. Fordist üretim tekniği terkedilmiştir. Tüketicinin tercihleri önem kazanmış, üretimin her safhasında kalite kontrol yapılarak hatasız üretim yapılmaktadır. İnsan kaynakları önem kazanmıştır. Bu değişimler sendikal örgütlenmeyi olumsuz etkilemişlerdir. 1980’lere kadar sendikal örgütlenmeye karşı çıkmayan Çok Uluslu Şirketler bugün mümkün olduğu kadar sendikasız bir işletmeyi tercih etmektedirler. Küreselleşme ile meydana gelen birçok değişim ülkeleri birbirlerine bağımlı hale getirmiştir. Değişen rekabet şartlarına uyum sağlamak için işletmeler çalışma hayatında esneklik ile üretim maliyetlerini düşürmeyi ve verimliliklerini artırma yoluna gitmişlerdir. Endüstri toplumunun geride kalma süreci aynı zamanda sendikaları işlevsellikten uzaklaştırmıştır. Bu örgütler yenidünya düzeninde var olmak istiyorlarsa farklılaşmaları gerekmektedir.
-
Küreselleşme ve Çalışma Hayatına Etkileri Üzerine
20 Nisan 2007 Cuma
Gönderen Yasin Bekaroğlu zaman: Cuma, Nisan 20, 2007 | Etiketler: çalışma hayatı, globalizasyon, küreselleşme | Bunu E-postayla Gönder BlogThis! X'te paylaş Facebook'ta Paylaş |
Yabancı bir sitede bu yazının İngilizcesi var ne tesadüf başkasının yazısını alıp kendi yazın gibi paylaşmak çok yazık
kesinlikle katılıyorum aynı metine ben de denk geldim emek hırsızlığı resmen